19 Kasım 2008 Çarşamba

Kafaya İnen Cobun Düşündürdükleri














Bazen gerçekten bu ülkede olanlara katlanamıyorum. Bir tarafım yum gözünü, bir yolunu bul git buralardan diyor, diğer yanımda çocuk değilsin yüzleş gerçeklerle ve savaş diyor. Zaten karar verme mekanizması oldukça yavaş olan biri olarak sadece durup izleyebiliyorum olanları.

İki gün önce beni çok üzen ve düşündüren bir olay yaşadım. Dışarıdan herkesin hayran kaldığı bilimsel her türlü tartışmanın yapıl(ama)dığı ve öğrencilerine ultra güvenlik(!) sunan bir kışlada... pardon üniversite de okumaktayım Onun bir de adı var tabi... İstanbul Üniversitesi.

Duvarlarında kurşun izlerinin hala durduğu sevgili okulumun Hergele Meydanı'ında otururken bir grup polis içeri daldı. Gelmelerinin sebebi de Penguen dergisinde daha önceden yayınlanmış olan Tayyip karikatürlerinin okul gazetesi köşesine asılmasıydı. Polisler ve okul görevlileri önce öğrencilerle konuştular(tabi konuşma şeklini tahmin edersiniz) Daha sonra polisler tek tek afişleri sökmeye başladılar. O arada tabi buna engeller olmak isteyen öğrencilere polisler coplarla saldırmaya başladılar. Hergele Meydan'nında olan bizlerde olayı izlemekten başka bişey yapamadık ancak her şey bitip öğrencileri bırkatıktan sonra sadece yuhalandılar. Daha sonra polisler alkışlarla!? okuldan çıktılar. Ertesi gün yine aynı resimler asıldı ve gene polisler geldiler. Bu sefer ne yazıkki bir öğrenci başı kanayacak şekilde yaralandı. Polisler işlerini halleddip okulu terk ettiler. Bu gün okula gitmedim ama bugünde aynı şeylerin yaşandığından eminim.

Bazen düşünüyorum da, bir polis eve gittiği zaman eşine ve çocuklarına bir iş günü hakkında neler söylüyordur? Ben bugün öğrenci dövdüm bu kadar kan fışkırdı gibisinden muhabbet mi ediyorlar? Bir insan neden polis memuru olmak ister? Silahın verdiği güçle kendini daha mı erkek zanneder? Ya da ilerde derin devlette ben de yer alabilirim falan gibi düşüncelerimi var? (ki son olaylara baktığımızda artık bir gün hepimiz derin devlet olacağız diyebiliriz)Parasal sebelerden olduğunu hiç sanmıyorum. İşe yeni başlayan bir polis memuru Temmuz 2008 itibari ile ayda 1.397 ytl kazanmaktadır. Başlangıç için (ne yazık ki.bunu dememin sebebi aza tamah etme duygusuyla yetiştirilmemiz.)iyi gözükebilir ama polislerin genellikle çalışma saatleri belirsizdir. 12 saat uzun ve yoğun tempoları vardır. Ama tüm bunların yanında inanılmaz geniş yetkilere sahiptirler. Birbirlerini koruyup kollama, kanunları çiğneyip inkar etme, insanları dinleme, fişleme, gizli kalması gereken bilgilerden haberdar olma gibi bizim gibi zavallı sıradan insanlardan üstün bir hayat sürmektedirler.


Aslında bakıldığında polis memurlarıda bir nevi emekçidir. Onları emekçi karşıtı yapan şey ise şişirilmiş egolarıdır. Onları şişiren şey ise üst amileridir. Amirlerin onları şişirmesinin sebebi ise (biraz aradakileri çıkarttıktan sonra varılan) devlettir. Bir devletin halkını nasıl gördüğüne, polisin davranışından anlayabilirisiniz. Çünkü polis halkın güvenliğinden çok devletin itibar ve güvenliğini korumaya yarar. Polis ne yazık ki devletin görünmez elidir. Bu hep böyle olmuştur. Bakın 70'lere, 80 ihtilali sonrasına, "farklı görüşe" ait gazete sattığı için göz altında ölen Engin Ceber'e, Sivas'ta ölen alevilere ve dün kafasına cop yiyen öğrenciye, daha aklıma gelmeyen binlerce olay ve sonrasında olacaklar...

Tüm bu şeyleri düşünmeme sebep olan okulda 2 gün üst üste yaşadığım olaydır. Sonrasında arkadaşımla yapmış olduğum sağlık sistemi üzerine yapılmış tartışmaya ise şu an hiç girmiyim, kalbim dayanmaz. Önce bunları hazmetmem lazım...

Bu arada yukarıdaki resmi Polis Devleti adlı blog sitesinden arakladım. Oraya da biraz takılın derim.

(Biterken Çalan: Strawbs - Benedictus)

6 Kasım 2008 Perşembe

Bir Rüya Gördüm Sanki




Rüyalar bazen gerçekten de sinir bozucu olabiliyor. Siz "ben unuttum gitti" desenizde beynin artık neresin de sıkışıp kaldıysa bir anda rüyayla ortaya çıkabiliyor. İşte dün akşam ( ya da sabah sanki rüyayı akşam görüyomuş gibi geliyo insana ama aslında sabaha karşı görüyoruz) benim de başıma böyle bişey geldi. Hiç de görmek istemediğim birini gördüm rüyamda ve şimdi bütün bir gün kafamda "napıyo acaba?" düşüncesiyle dolaştım, daldım gittim. İçimde katlanarak büyüyen bir nefret ve beraberinde merak duygusu var şu an. Çünkü rüyamda ona hissettiklerimin aksi bir duyguyla davranıyordum ve bu gerçekten sinir bozucu.

Hafıza, beyin, us gerçekten ilginç şeyler. Hisslerimiz gerçeten bizi yanıltıyor. Unuttum demek gitti demek hislere dayanılarak söylenen birşeymiş meğer. Bazen aşırı mantığa dayalı yaşıyan biri olarak, sanırım halen mantıkla hisleri dengede tutamıyoarum. Tabi dengede tutamayınca ya rüyamızda ya da götümüzde patlıyor bazı şeyler. Bu aralar sanırım biraz dikkat etmem lazım. (Dimi ya olmaz böyle)

(Biterken Çalan : Jeff Buckley - Lilac Wine)