En sonunda ben de Sonbahar filmini izledim. Yılbaşından sonraki gün olsada, yeni yılana nasıl girersen öyle olur mantığıyla bakarsak olaya, sanırım pek iyi bir sene beklemiyor beni.
Sonbahar, son zamanlarda izlediğim politik filmlerin içinde en sessiz en sankini. Ancak bundan ajitasyon yüklü bir film olarak düşünmeyin. Bu filmin bir derdi var, Özcan Alper'in bir derdi var. Ancak bu derdini yüzümüze çarpa çarpa değil, etkili ve lirik bir şekilde sunuyor.
Filmdeki Yusuf karakteri, "Hayata Dönüş Operasyonu" sırasında, direnen ancak ciğerlerinide kaybeden siyasi bir suçludur. Daha sonra kendisi cezaevinden çıkar ve annesinin yanına Hopa'ya geri döner.
Yusuf'un annesiyle "Hemşince" konuşması hoşuma gitti doğrusu. Bu bile filmin yok edilmek istenen diller ve kültürler üzerine bir derdi olduğunu gösteriyor. Bu arada Hopa müthiş bir yer. Her görüntü kartpostal gibi. Gerçekten hayran kaldım. Yusuf'un evinin önüdeki tahta bankta yatması ve sonrasında sabahları müthiş bir manzara karşında uyanması çok hoşuma gitti. Ancak dağlardaki temiz hava bile onun kaybolan ciğerlerini iyileştiremedi. Çünkü hapishanede uzun süre kalması ve en son yaşananlar onun ciğerinden daha çok aklını ve duygularını elinden almıştı.
Filmde, "Hayata Dönüş Operasyonu" sırasında çekilen gerçek görütülerede yer veriliyor. Ancak çok fazla değil. Bu şekilde olması da filmi belgesel gibi yapmamış.
Hopa'da tanıştığı fahişe Elka'yla yaşadığı kısa süreli aşksa ne yazıkki yarım kalıyor. Aslında Yusuf ona derdini anlatıyor ancak Elka hakkında pek birşey öğrenemiyoruz. Belkide bilindik fahişe hikayedir diye mi üzerine düşülmemiştir?
Filmin ödül alıp almaması benim için önemli olmadı hiç bir zaman. Ben zaten gitmeyi başından beri istiyordum. Sessiz, sakin ama bir o kadar da etkili olan "Sonbahar" ı izlemenizi tavsiye ederim.
Sonbahar, son zamanlarda izlediğim politik filmlerin içinde en sessiz en sankini. Ancak bundan ajitasyon yüklü bir film olarak düşünmeyin. Bu filmin bir derdi var, Özcan Alper'in bir derdi var. Ancak bu derdini yüzümüze çarpa çarpa değil, etkili ve lirik bir şekilde sunuyor.
Filmdeki Yusuf karakteri, "Hayata Dönüş Operasyonu" sırasında, direnen ancak ciğerlerinide kaybeden siyasi bir suçludur. Daha sonra kendisi cezaevinden çıkar ve annesinin yanına Hopa'ya geri döner.
Yusuf'un annesiyle "Hemşince" konuşması hoşuma gitti doğrusu. Bu bile filmin yok edilmek istenen diller ve kültürler üzerine bir derdi olduğunu gösteriyor. Bu arada Hopa müthiş bir yer. Her görüntü kartpostal gibi. Gerçekten hayran kaldım. Yusuf'un evinin önüdeki tahta bankta yatması ve sonrasında sabahları müthiş bir manzara karşında uyanması çok hoşuma gitti. Ancak dağlardaki temiz hava bile onun kaybolan ciğerlerini iyileştiremedi. Çünkü hapishanede uzun süre kalması ve en son yaşananlar onun ciğerinden daha çok aklını ve duygularını elinden almıştı.
Filmde, "Hayata Dönüş Operasyonu" sırasında çekilen gerçek görütülerede yer veriliyor. Ancak çok fazla değil. Bu şekilde olması da filmi belgesel gibi yapmamış.
Hopa'da tanıştığı fahişe Elka'yla yaşadığı kısa süreli aşksa ne yazıkki yarım kalıyor. Aslında Yusuf ona derdini anlatıyor ancak Elka hakkında pek birşey öğrenemiyoruz. Belkide bilindik fahişe hikayedir diye mi üzerine düşülmemiştir?
Filmin ödül alıp almaması benim için önemli olmadı hiç bir zaman. Ben zaten gitmeyi başından beri istiyordum. Sessiz, sakin ama bir o kadar da etkili olan "Sonbahar" ı izlemenizi tavsiye ederim.
1 yorum:
Devlet terörünün insan fizyolojisi ve psikolojisine etkileri bakımından oldukça gerçekçi ve politik-psikolojik göndermeler içeren bir film.
Yorum Gönder