4 Mart 2009 Çarşamba

İki Çizgi


Yaşı yolun yarısına gelmiş, klasik müzik dinleyen, piyona çalan, iş kadını olan bir kadınla, yirmilerinin ortalarında, fotoğrafçı ve rock müzik dinleyen bir erkek sizce nasıl bir araya gelmiş olabilir? İki Çizgi filmi de işte bu birbirinden farklı olan bu iki insanın ilişkisini anlatmaya çalışıyor!

Anlatıyor mu derseniz, öncelikle film çok sığ. Yukarıda belirtmiş olduğum karakterlerin özellikleri filmde gözümüze çok fazla sokuluyor. Dolayısıyla bu iki insan neden beraber olabilirki sorusu film boyunca aklımda takılı kaldı. Seks mi, para mı, alışkanlık mı bunların hiç biri bu sorunun cevabı olamıyor ne yazıkki.

Filmi izledikten ve Filmanalizi grubuyla da tatıştıktan sonra ( çocuğun gerçek bir fotoğrafçı mı yoksa, bu işi hobi olarak mı yapıyor olduğu bile tartışıldı. Düşünün yani film ona bile cevap veremiyor!) kendimce tahminler yürüttüm.

Öncelikle kadın çocuktan yaşça büyük. 10 yaştan fazla olabilir. Erkeğe ilk başta "olgun kadın" çekici gelmiş olabilir. Ancak bir süre sonra kadının dominant tavırları (ki bu sadece bir tahmin, bunu gösterecek bir durum hatırlamıyorum filmde) erkeği uzaklaştırmış olabilir (bu durum zaten bariz belliydi. Erkeğin sürekli karşı dairedeki mini etekli kızları dikizlemesi falan...).

Filmin beni en etkileyen kısmı ise (kötü bir şekilde tabi) filmin sonundaki tecavüz sahnesi ( ki bu durumda tartışılır. Bazıları için olamayabilir). Erkek, iktidarının sarsıldığını anlayınca kadına tecavüz etmesi ve bu olaydan sonra hiç bir şey olmamış gibi yola devam etmeleri ve filmin bu şekilde bitmesi beni dehşete düşürdü açıkçası. İlişkiler arasında tecavüz ne zamandan beri meşru sayılmaya başlandı? Benim kaçırdığım bişey mi var yoksa?

Bu duruma bulacağım tek mantıklı açıklama - ki kabul edilebilir yapmaz, kadının aslında onu koruyabilicek, sevebilecek "güçlü" bir erkek arayışında olduğunu gösteriyor. Erkek çünkü film boyunca "sünepe" (daha iyi bir kelime bulamadım açıkçası) karakterini çiziyor. Dolayısıyla bu tarz bir olay (erkeğin kadına hükmetmesi) kadını cezbetmiş olabilir. Böyle boktan, hastalıklı bir ilişki işte. Zaten normal bir ilişki olsa film olmazdı:) Tabi bu da ayrı bir tartışma konusu bence.

Bir de film inandırıcılığını en başta benim gözümde kaybetti. Çünkü filmin başında erkeğin kadının evindeki beyaz koltukta karpuz yediği bir sahne var. Açıkçası hiç bir kadın beyaz koltuğun üzerinde, doğranmadan, yarım ay şeklindeki karpuzu yiyen erkeğe asla tahammül edemez :) Ben kadının kızacağını düşünürken, sonrasında bambaşka bir eylem gerçekleşti. İlginçti bence.

Açıkçası "İki Çizgi" kötü bir filmden başka bir şey sunmuyor.

(Biterken Çalan: Jefferson Airplane - Crown Of Creantion)

3 yorum:

biberli dedi ki...

beyaz koltuk üstünde karpuz deme aktivitesi bi tek belki Türklerde kavga konusudur, bi de bu açıdan bakmak gerek :))
bi de o an adamın karpuzu nasıl yediği önemli, şiişşşş ;)))))

Şadi Dirim dedi ki...

Kendince bu ilk filmi için sağlam bir çıkış noktası bulmaya çalışmış Selim Evci. Filmi seyrederken sürekli olarak Antonioni’nin Macera filmi gözlerimin önüne geldi. İlk başta kamera açılarının aynı olması dikkatimi çekmişti. Doğaya ait dış sesler, duran bir film olması, ikili bir ilişkiyi ele alması vs..... Kavmerayı kullanma biçimi bana Zenon paradoxlarını hatırlattı. Sen de bilirsin, bu ara üzerinde çalıyor olman lazım. Neyse, sen gittikten sonra bunu analizcilere de söyledim. Yani L’aventure’u göz önünde bulundurarak iki çizgiyi değerlendirmek gerekiyor gibisinden birşeyler geveledim.

Selim Evci modern insanın ikili ilişkisisini ele almaya çalışmış, ama öncelikle modern insanın bir çerçevesini cizmeye yönelmiş kendince. Yabancılaştırma efektleri bu nedenle sıkça kullanılmış. (Eline gözüne bulaştırdığı konusunda haklısın) Bu L’aventur’da da var. İlk başta oyuncu seçimleri de dikkat çekiyor örneğin. Öyle ki film boyunca oyuncularla özdeşlik kuramıyorsun. Ayrıca bireyin doğa ile ilişkisi de yabancılaşma üzerinden verilmiş. Bir de insanın gelenekle kurduğu ilişki var tabii. Geçmiş mimarinin en güzel örnekleri L’aventur un her sahnesinde kendinin hissettiriyor. Geçmişle kurduğu ilişki de sağlam değil modern insanın. Bir anlamıyla boşlukta sallanıyor; ne geçmişle, ne doğayla ne de kendisiyle sağlıklı bir ilişki kuramıyor...

İşin içine erkek ve kadın doğası da giriyor. Erkek karekter kadını görmüyor, daha doğrusu hissetmiyor. Bunun nedeni kadının yaşlı olması mı?(Bence neden tümüyle bu☺), Erkeğin üreten biri olmaması ve hiçbir şeye karşı bir sorumluluk duygusunu geliştirmeyişi, dolayısıyla da bir ilişkiyi var edecek ana temelleri görememesi mi sorun? Şüphesiz ki bunların hepsi olabilir. İkinci soru şu: Peki bu ilişki nasıl sürdürülebilir? Hangi değerler üzerine oturtulursa bu ilişki devam eder? Burada emek, düşünsel yapı, ortaklaştırmak, gelenek, uyum, denge, aile gibi bizim ilk aklımıza gelebilecek kavramlar üzerinden yürüyebiliceğine dair hiçbir bir ipucu yok. Zaten Evci, kadın ve erkek doğasını, Modern insan formu üzerinden anvlayarak kendince bir çıkış yolu arıyor. Biz buna hayal gücü diyoruz.:)) Hadi çalıştır saksıyı, fantazya dediğimiz şeyin ta kendisi bu...

Sen kalk; “ yok efendim erkek kadına nasıl tecavüz eder” gibisinden anlamsız cümleler kur. Bu mu yani, pes doğrusu....Filmin sonu iyi bitti diyorum, sen kalkıp neler diyorsun. Tamam bu ilişki ebediyete kadar sürmez ama orada bu ikili kendilerince bir çözüm üretmişler. Buna katılıp katılmamak ayrı birşey. Evci burda kendince bir analiz yapmış. Böyle görmüş ve bunu bir biçimiyle bize aktarmaya çalışmış.

Biterken çalan, Salif Keita’dan Folon...:))

şadi

yarabandı dedi ki...

Erkeğin kadını hissetmemesi veya onu görememesinin nedeni tabiki de sadece kadının yaşça büyük olması değil. Ama bu durumun getirdiği bir takım sonuçlar olabiliyor tabi.Kadın olarak şunu söyliyim sana, eğer bir kadın sevdiği erkekten üstün olduğunu farkına vardığında, gücünü sonuna kadar karşındaki erkeğe karşı kullanır yada çeker gider.

Burda kadın çekip gitmiyor. Ama erkeği kışkırtmak için bir takım şeyler yapıyor. (Başka bir adamın arabasına binmek gibi)Erkek iktidarını geri kazanmak için tecavüzü seçiyor. Sen istediğin kadar, ilişkiyi düzeltmek adına her şey mübahtır desen de(yada onu demek istesen de)ben kesinlikle karşı çıkıyorum.

Ben bu kadar inişli çıkışlı şeyleri sevmiyorum ikili ilişkilerde. sonra oraya buraya tosluyorum :)belki bundan dolayı böyle düşünüyorumdur.