Çarşamba günü abimin askerliği sebebiyle Gökçeada'ya gittik.
Gökçeada'ya Tekirdağ üzerinden Ecaabat'ta ordan da Kabatepedeki feribota binilerek gidiliyor. Böyle söyleyince oraya ulaşmanın kolay olduğunu sanmayın. Feribot saatleri kış tarifesine geçmiş durumda ve günde 3 tane saferi var. Biz sabah 8 gibi Kabatepe'deydik.10 daki feribota yetişmek için. Neden bu kadar erken ordaydınız diyebilirsiniz. Çünkü çok fazla yığılma olabiliyor ve dolu giden feribotun arkasından el sallayıp, saat 2 deki feribotu beklemek zorunda kalabilirsiniz.
Her ne kadar otobüs olsada (Truva ve Radar) kesinlikle arabanızla gidin. Adanın içinde taksi ve minibüsler var ama bildiğimiz sayfiye yerlerindeki gibi sıklıkta değil.
Feribotun güvertesinden yaklaştığımız adaya baktığımda doğrusu şaşırdım. Kafamdaki ada profiline hiç uymuyordu. Çünkü sivri dağlardan ve kel tepelerden oluşuyordu. Zaten adayı dolaşmaya başladığımda bitki örtüsü denen bişey yok. Ada'da, her yerde olduğu gibi ormanlık olan arazi askeri bölgeydi.
Adaya ilk ulaştığımızda ilk işimiz sevgili abimi görmekti. Bir saat kadar bekledikten sonra yanımıza geldi. Doğrusu ben çökmüş birini bekliyordum. Ama gayet iyi gözüküyordu. Sonraki günler yemin töreninden sonra bizimle kaldı. O bizim, bizde onun sıkıntısını aldık ve geri yolladık:)
Gökçeada'nın tarihine gelince... Eski adı İmbros olan bu unutulmuş ada, Lozan Antlaşması'yla Bozcaada'yla (Thenedos) özel statü getirildi ve buradaki Rumlara dokunulmama kararı alındı. Ancak 1923 yılında 8500 Hıristiyan bulunurken, 2001 yılında yetmiş yaşın üzerinde 230 Rum bulunmaktadır. Türkler 1940'lardan itibaren yerleştirilmeye başlandı ve Türk nüfusu giderek arttı. 2001 yılında Türk nüfusu 9000 civarında.
1960'larda Rumlar okullarda hem Türkçe, hem Rumca ders görüyorken bir süre sonra kaldırıldı. Hayvancılıkla geçinen Rumlara çeşitli yasaklar kondu.(tabi Türk'lere değil) Bence en kötüsü de 1965 yılında kurulan yarı açık cezaevidir. Ada'da serbestçe dolaşan mahkumlar, yıllardır kapılarını kitlemeyen Rumlar, evlerini kitlemeye başlamış. Bununla da kalmayıp tecavüzler olmuş.
1970 yılında Ada askeri bölge ilan edildi. Ada'ya valilik izniyle girilebilidi. İleriki senelerde bu durum kaldırıldı. Daha sonra doğu kökenli Türkler adaya para karşılığında yerleştirildi ve "eritme politikası" son halini buldu. Bundan sonra pek çok İmbros'lu adayı terk etti. Kimisi Yunanistan'da kendine yer edinmeye çalıştı, kimisi Türkiye'de.... Hiç bir yere ait olamadılar. Yunan'lılar onları "dönek" gibi görüyordu. Türkler ise düşman. Kimisi geri dönmeye çalışmış ömürünün son zamanlarını orda geçirmeye çalışıyor.
İmbros'lular "Burada yalnız ölüm var." diyor. Çünkü çok az doğum oluyor.
Haklılarda... Bir hüzün var bu adada. Bir yabancılık var. Türkiye'nin en batı ucu olmasından başka anlamlarda taşıyor bence. Hatta çok büyük anlamlar. Türkiye'nin yaptıklarıyla, geçmişiyle yüzleşmesi gibi gereken anlamlar....
(Biterken çalan : Pearl Jam - Off He Goes )
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder