27 Ağustos 2008 Çarşamba

Başkalarının Acısına Bakmak



Dün itibari ile bitirmiş olduğum Susan Sontag'ın "Başkalarının Acısına Bakmak" kitabından ve kendisinden bahsetmek istiyorum.

Susan Sontag, 1933 New York doğumlu bir Yahudi. 2004 yılında yaşamını yitirmiş. Ancak geride bir dolu kitap ve makale bırakmış. Diğer kitaplarını da okuduğumda (umarım) haber veririm. S.Sontag daha çok savaş, pornografik edebiyat, AIDS ve fotoğrafçılık üzerine çeşitli dergilere makaleler yazmış. Ayrıca kendisi öykü-roman ve sinemacı olarak biliniyor.

Bu kitabına gelirsek, S.Sontag imgelerin insanların üzerindeki etkileri ve medyanın bu konudaki yerinden bahsediyor. Artık insanların savaş fotoğraflarından ya da savaşla ilgili televizyonlarda yayınlanan görüntülerden etkilenmediğinden sözediyor. Bu konuyla ilgili ne yazıkki kendimden bir örnek vereceğim. Her yemekte televizyon izleyen ben, akşam yemeklerinde haber kanallarını izlerim. Her akşam izlemeye alışık olduğumuz(?) terör, savaş ya da şehit ailelerinin ağıtları eşliğinde yemek yemeğe devam ederim. Neden sinirlerim bozulmaz? Neden isyan etmem?

S.Sontag bunun sebebinin (Amerika'da özllikle CNN'nin başını çektiği) insanların artık bu görüntülere doymuş olmasından dolayı kaynaklandığını söylüyor.

İlk savaş fotoğrafçılığı Birinci Dünya Savaşı'nda İngiliz ordusunu cephe dışında fotoğraflanarak başlamıştır. Ancak o zamanlar bugünki gibi Amerikan askerlerinin Irak'taki sivilleri kurşuna dizerkenki gibi çekimler yapılmamış tabi. İngliz askerleri yemek yerken, kendi aralarına sohbet ederken ya da kutlama yaparkenki görüntüleri bulunmaktadır.

Pek çok insana göre dönüm noktası olan (savaş fotoğrafçılığında) Robert Capa'nın 1936 yılında İspanya İçsavaşı'nda çekmiş olduğu Cumhuriyetçi askerin ölüm anını gösteren fotoğraftır.(Fotoğrafın hala gerçek mi yoksa kurgu mu olduğu belli değildir)


İkinci Dünya Savaşı'na gelindiğinde ise Nazilerin, Yahudilere yapmış oldukları işkenceler, gaz odaları, kemik yığınları gibi türlü fotoğraflar yayınlanmaya başlandı. Vietnam, İsrail-Filistin ve son olarakta (ki son olmayacak. Rusya - Gürcistan savaşını da bu listeye ekleyebiliriz) Irak savaşlarındaki görüntüler eklenmiştir.

Televizyonunda hayatımıza girmesiyle birlikte görüntüler "an"lık olmaktan çıkıp, en gerçekçi haliyle akşam yemeklerimizde bize eşlik etmektedir.
Peki medya hem bizi bu görüntülerle doldurmadan, hem de asıl işleri olan "haber etmeyi" nasıl yapmalıdırlar? Açıkçası bunu cevaplayacak yeterli bilgiye sahip değilim. Belki bu konuda da bir kaç şey okuduktan sonra kendimce bir cevabım olabilir.
Son olarak kitabın ek bölümünde Alman Yayıncılar Birliği'nin Frankfurt Barış Ödülüne laik gördüğü S.Sontag'ın ödül töreninde yapmış olduğu konuşmanın metini yer alıyor. Metinde Amerika ile Avrupa arasındaki farklar ve neden bir araya gelememeleri üzerine. Bence gayet açık ve iyi düşünülmüş düşünceleri barındırıyor.
(Biterken çalan:The Velvet Undergruond&Nico - Run Run Run)

26 Ağustos 2008 Salı

Anlaşamadığın İnsanı Sevemezsin!!!

İnsanları olduğu gibi kabul edemiyorum. Bu da benim sorunum. Bunu nasıl yeneceğimi ya da yenmem gerekip gerekmediğini bilemiyorum. Biri benim kafama göre değilse silip atarım. Ve bu hiç düzelmez.
Biri vardı hayatımda bi zamanlar. Her şeyi paylaştığım, konuştuğum, gezdiğim, dinlediğim, beraber fotoğraf çektiğim... Ama bazı huyları vardı ve beni artık sinir etmeye başlamıştı. Artık önemsiz biri olmuştum. Başka öncelikler gelmeye başladı. Başka kişiler önemli olmaya başladı. Ben çünkü hep vardım ve olacaktım. Belkide bu yüzden ilişki basite inmeye başladı?
Bugün en son ne zaman seni seviyorum dediğimi düşündüm. (aynı şekilde onun da bana)
Hatırlamıyorum.
Ya da en son ne zaman öptüm doya doya sarıldım. (aynı şekilde onun da bana)
Hatırlamıyorum
Bence bir insanın sevgilisi ile arkadaşı arasında ince bir çizgi vardır. Ben hep sevgililerimle önce arkadaş olmayı denemişimdir. Ama bu sefer tuaf bişey oldu. Sevgiliyken kendiliğimizden arkadaş olduk.
Belkide başta yazdığım şeyin yani insanları olduğu gibi kabul edemememin de etkisi vardır bunda. Peki bu ne demek? Ben neden birini olduğu gibi kabul edim? Bu bana ne kazandırır?
İnsanları sevinçle falan kucaklicak değilim. Öyle bir niyetim de yok, olamazda.
Kavgacı değilim (haksızlıklar dışında). Birini sevmiyorsam uğraşmam, bulaşmam. Peki bu durumda kabul etmem gereken şey ne benim?
Ben de şöyle bişey geliştirdim kendime. Anlaşamadığın kişiyi sevemezsin!!! Başka insanlar için mantıklı bilemem ama benim gibi birine göre(?) gayet mantıklı. "Ya sev ya terk et"in biraz daha üst versiyonu.(tabi kime göre neye göre değişir bu)
Eeee ne değişti yani? Bi bok değişmedi işte ben gene yalnız kaldım. Bu mudur? Bu dur....
(Biterken çalan: Neil Young - Cowgirl in the Sand )

24 Ağustos 2008 Pazar

Başlamak yolun yarısıdır derler...Ancak ben daha başlamadan bırakanlardanım.Sırf düşünerek olayı kafamda bitirebilirim. Son zamanlarda bu tür olaylar daha da arttı. Yaşımdan mıdır nedir artık bilemiyorum. Neye başlamak istesem ya bitiremiyorum ya da başlayamıyorum. Hayır bi depresyon durumum yok. Belkide başarısız olurum kaygısını taşıyorum. Hayatın beni göt etmesinde korkuyorum. Tabi bu da başlı başına ayrı bir yazı konusu. Yaptığımız her başarısızlığı ya da başımıza gelen her kötü şeyden hayatı suçlamak... Hayatı oluşturan varlıklar eğer bizlersek suçlanması gereken bizlerizdir. Bu iş bu kadar nettir. Bu işi hallettikten sonra benim başlayamama sebeplerime geri dönebiliriz.
Bir kaç yıl öncesine kadar her şeyi denemek isteyen bir insanken neden bu kadar geriledim diye düşünüyorum. Karşıma çıkan insanlardan mıdır acaba? Bi ara insanların problemleriyle çok fazla ilgleniyordum ve çözüm bulma arayışı içindeydim. Ama onların benimkiler için aynı şeyi düşünmediğini fark ettim. Belki de o arada içimde bulunan yaşam enerjisini(?) insanlar emip bitirdiler beni!!(metafizik olaylarıyla hiç ilgilenmem,anlamam ve sevmem ama şu an o kadar kafama karışık ki bi cevap bulabilmek adına bu tarz anlatımlar bile mantıklı gelebilir bana)
Sonuç olarak "bir de ben yapayım şu işi" diyerek başladım bu blog işine. Bakalım neler oraya çıkaracağım. Yukarıda yazdıklarım bir tür uyarıda sayılabilir. Hani olurda alışkanlık yapabilir diye....:)